AA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın davetiyle, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in 13 Mayıs’ta Ankara’yı ziyaret etmesi planlanıyor.
İki önder içinde, 7 Aralık 2023 tarihinde Atina’da düzenlenen Yüksek Düzeyli İş Birliği Konseyi’nde başlamış olan diyaloğun peşinden ilişkilerde mühim bir adım atıldı.
Miçotakis’in ziyareti öncesi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunan basınına röportaj verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, verdiği röportajda “İki ülkede içinde önyargıları yıkmak elimizde” mesajı verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın röportajından öne çıkan detayların devamı ise şu şekilde;
“Türkiye-Yunanistan olarak ortak unsurları paylaşıyoruz”
Hedef rahat; sorunları çözerek dostluğumuzu pekiştirmek, ikili ilişiklerimizin seviyesini tarihte görülmemiş düzeye çıkartmaktır. Bunun için Türkiye olarak son dönemde samimi ve etkin adımlar attık ve buna da devam etmek niyetindeyiz. Biz, Türkiye ve Yunanistan olarak yalnız aynı coğrafyayı değil, birçoğu tarihsel boyut taşıyan ortak unsurları da paylaşıyoruz.
Doğal ki aynı düşünmediğimiz mevzular bulunuyor, fakat uzlaşabileceğimiz başlıkların da sayısı azca değil. Açık yüreklilikle tüm mevzuları bir arada konuşup çözüm yolunda adımlar atabiliriz. Ertelemek sorunları çözmüyor, bunların üstlerine cesaretle gidip, çözüm iradesini ortaya koymak gerekir.
“Zorluk derecesi yüksek inşa etmek ve sorunları ustalıkla çözmektir”
Biz dünyanın takdirle izlediği şekilde hem bölgemizde hem dünyanın değişik coğrafyalarında iyi mi barışın kök salması için çabalıyorsak, Ege Denizi’nin iki yakasında da barışın ve huzurun ebediyen hakim olması için elimizden geleni yaparız. Bozmak kolay olandır.
Zorluk derecesi yüksek inşa etmek ve sorunları ustalıkla çözmektir. Dolayısıyla iki ülkenin iki duvar arasına sıkıştırılmaya çalışılan ilişkilerini rahatlatmak ve o önyargılarla bezeli duvarları yıkmak elimizde. Tek ihtiyacımız olan çözüme odaklanmış ve samimi zamanı adımlardır.
“Miçotakis ile bir uyum iklimi yakaladığımızı düşünüyorum”
Sayın Miçotakis ile son dönemde bir uyum iklimi yakaladığımızı düşünüyorum. Atina’da bizleri memnun eden bir misafirperverlik ortaya koydular. Doğal ki Sayın Miçotakis’i Ankara’da ağırladığımızda, Türk misafirperverliğinin en nadide örneklerinden birini daha sergileyeceğiz. Sözünü ettiğim iklim, somut meyveler vermeye başladı.
Atina Bildirgesi, imzaladığımız anlaşmalar, protokoller onlardan yalnız birkaçı. Bunlara yenilerini eklememizin önünde engel yok. Bir tek biz değil, bakanlar ve bürokratlar düzeyinde de oldukça iyi ilişkilerin tesis edildiğini söyleyebilirim. Doğrusu neticede birçok kademede iletişimimiz kıvanç verici ve bunun pozitif yönde manada ileriye taşınması da oldukça mümkün.
“Çözüme inanmış bir yaklaşımı benimseyerek…”
Egemenlik konularının gündeme gelmesi diyalog zeminine zarar veren ve ilerlemesini engellemiş olan bir durum değil. Biz bu zemini her koşulda koruyabilir ve ilerlemeyi sağlayabiliriz. Bu mevzular da aslına bakarsanız ele almamız gerekenler sıralamasında müstesna bir yere haiz. Oldu bittilerden uzak bir perspektifle ve çözüme inanmış bir yaklaşımı benimseyerek bu meseleleri konuşabiliriz. Sadece, bu zemine “ben yaptım oldu” anlayışı en büyük ziyanı verir.
“Türkiye olarak çevre mevzusunda ne kadar duyarlı olduğumuz her insanın malumu”
Türkiye olarak çevre mevzusunda ne kadar duyarlı olduğumuz her insanın malumudur. Fakat bunun kullanışlı bir paravan olarak görülmesi ve başka tartışmalı durumların onun arkasında bir halde gizlenmeye çalışılması doğru olmaz. Her mevzuyu kendi mecrasında ele almak gerekir.
Iyi mi sağlam olmayan zemine inşa edeceğiniz bir bina kısa zamanda yıkılırsa, zamanı, hukuki ve fikri zemini çürük tezler de yerle bir olmaya mahkumdur. Sözgelişi elinizde geçerli bir tapu olmadan gelişigüzel bir yere bir baraka dahi inşa edemezsiniz. Bu bir fiili durumdur, hukuki karşılığı ve yaptırımları vardır. Türkiye’nin bu coğrafyada fiili durumları kabul etmeyeceğini hepimiz bilir.
“Şimal Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatleri yok sayılmıştır”
Bir düzeltme yaparak başlamış olalım. Sorunuzda Kıbrıs ile İsrail içinde bir anlaşmadan söz ettiniz. Orada Kıbrıs adasının tamamının İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırma anlaşması yapmış olduğu şeklinde bir varsayım söz mevzusu. Bizim tanımadığımız antak kalma Cenup Kıbrıs’taki Rum Yönetimi ile İsrail içinde yapılmış ve adanın asli unsuru olan Kıbrıs Türklerinin şu demek oluyor ki Şimal Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatleri yok sayılmıştır.
Öteki taraftan bizlere bakılırsa enerji bir çatışma alanı değil, bir iş birliği alanıdır. Bunun için pozitif perspektif ile meseleye yaklaşmak yeter de artar bile. Türkiye hidrokarbon kaynakların hakça, adil ve kapsayıcı paylaşımını savunmuş ve devamlı bunun çağrısını yapagelmiştir. Her mevzuda olduğu şeklinde burada da egemenlik haklarımıza ve yetkilerimize saygı duyulmasını istiyor, kıyıdaş ülkelerin hak ve yetkilerine de saygı duyuyoruz. Sadece Türkiye’yi yok sayma girişimleri karşısında da lüzumlu tepkiyi daima verdik.
Bunun yanında açık bir davet yaparak kapsayıcı bir enerji iş birliği için zemin oluşturulması icap ettiğini bunun için atılacak adımlara destek vereceğimizi duyuru ettik. Hepimiz bilmelidir ki Doğu Akdeniz başta olmak suretiyle bölgede Türkiye’nin içinde bulunmadığı bir enerji platformunun başarı göstermiş olması güçtür. Senelerdir dillendirdiğimiz Doğu Akdeniz konferansını biriktirerek “kazan-kazan” anlayışı ile bir çözüm zemini oluşturmak mümkündür.
Bu mevzuda yaptığımız çağrılar ne yazık ki bugüne dek yanıtsız kaldı. Bölgede sıhhatli bir diyaloğun temini için mühim bir potansiyeli bulunan bu önerimizin öteki aktörlerce de benimsenmesi icap ettiğini her vesileyle vurguladım. Bu şekilde bir adımın iş birliğini kolaylaştıracağını, kaynak çeşitliliği ve güvenliğine katkıda bulunacağını düşünüyorum. Türkiye ve Şimal Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını yok sayan adımlar, maalesef bugüne dek bu sorun ile ilgili atmosferi zehirledi. Bundan vazgeçip arzu ettiğimiz diyalog zemininin oluşması halinde biz kalıcı çözüm için elimizi taşın altına koymaya hazırız. Gerginlik ile bir yere varılamaz. Kışkırtmalara kapılmanın hiç kimseye faydasının olmadığı anlaşılmalı ve makulde buluşmanın yolları aranmalıdır.
“Sorunların üstüne beraberce gidelim”
Burada çözümün yolu bellidir, internasyonal hukuka uymak ve bunu sürdürülebilir kılmak. Bundan kaçmadığımız sürece beraber aşamayacağımız hiçbir engel olmamalı. Bildiğiniz gibi biz sorunların paket halinde çözülmesi icap ettiğini savunuyoruz. Tek bir ihtilafa odaklanarak öteki ihtilaflı noktaları göz ardı etmemeliyiz. Kapsamlı çözüme ulaştığımızı söylediğimizde, gelecek kuşaklara pürüzler devretmemeliyiz.
Önceliğimiz bellidir. Internasyonal hukuka uygun barışçıl yöntemlerle çözüm bulma yaklaşımımız sorunları ortadan kaldırmanın anahtarıdır. Biz BM Şartı’na kayıtlı çözümleri gerek duyulması halinde dışlamıyoruz. Bunu da açık bir halde her vesileyle dile getiriyoruz. Somut ve yapıcı fikirlere odaklanmanın bizi çözüm rotasına sokacağına olan inancımız tamdır. Yeter ki “şu problemi çözelim ötekiler çözümsüz kalsa da olur” demeyelim ve sorunların üstüne beraberce gidelim.
“Netanyahu ortaya koyduğu soykırım şekilleri ile Hitler’i de kıskandıracak seviyeye gelmiştir”
İsrail’in aylardır Gazze halkına yaşattıklarına bakıp, İsrail’in hastane bombalamasını, çocuk öldürmesini, sivil halka zulmetmesini, çeşitli bahanelerle masumları açlığa, susuzluğa, ilaçsızlığa mahkum etmesini meşru görmek mümkün müdür? Hitler geçmişte ne yapmış oldu? Toplama kamplarında insanlara zulmetti, öldürdü.
Bir tek 7 Ekim sonrası değil, öncesinde de senelerce Gazze açık hava hapishanesine çevrilmedi mi? Adeta bir toplama kampı şeklinde oradaki insanoğlu senelerce kıt kaynaklara mahkum edilmedi mi? 7 Ekim sonrası Gazze’de en yırtıcı şekilde dizgesel toplu ölümlerde kimin imzası var? İnsanlara “şu bölgeye gidin” deyip oraya bombalar yağdıran İsrail’e ne denir? Netanyahu ortaya koyduğu soykırım şekilleri ile Hitler’i de kıskandıracak seviyeye gelmiştir.
Ambulansları hedef alan, yiyecek dağıtım noktalarını vuran, yardım konvoylarına ateş açan İsrail’den söz ediyoruz. Gazze’de insanların yaşama hakkı başta olmak suretiyle onlarca hak ve özgürlüğü çiğneniyor. Biz onların haklarını savunuyoruz. Barışı savunuyoruz. İsrail ise Birleşmiş Milletler kararlarını, internasyonal hukuku, insan haklarını pervasızca çiğnemeye devam ediyor.
“Filistin Devleti tanınırsa direnişe gerek kalır mı?”
Düşünün sizin evinize biri gelip “burası artık benim git buradan” derse tavrınız ne olur? “Gel benim evime yerleş elimden al” mı dersiniz yoksa evinizi savunur musunuz? Haliyle evinizi savunmanız ve haksızlığa karşı koymanız beklenir. İsrail yalnız Gazze’de değil, tüm Filistin topraklarında bunu yapmış oldu. Adına yerleşimci dedikleri teröristler için Filistinlilerin evlerini ve topraklarını ellerinden aldı. Onları Filistinlilerin evlerine yerleştirdi.
Haliyle bu uzun yıllara yayılmış dizgesel zulme karşı, Filistinliler de bir noktada örgütlendi ve direnmeye başladılar. Batının terörist damgası vurmaya çalmış olduğu Hamas ve Filistin’deki öteki direniş grupları, esas itibariyle bu zulme verilen tepkiden dünyaya gelmiştir. Hamas, Filistin’de İsrail tarafınca işgal edilmiş evlerine, iş yerlerine ve topraklarına sahiplenen insanlardan başka bir şey değildir. Hamas ne istiyor? İsrail’in işgal etmiş olduğu Filistin topraklarını geri almak, devletlerini tekrardan ayağa kaldırmak.
1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan, egemen, bağımsız, coğrafi bütünlüğe haiz Filistin Devleti tanınırsa direnişe gerek kalır mı? Kaldı ki Hamas bunun gerçekleşmesi durumunda silahlı kanadını lağvedeceğini ve yollarına siyasal parti olarak devam edeceklerini de duyuru etmiştir. İki devlet temelinde çözüm, kalıcı ve sürdürülebilir barışı sağlayacak etkin bir yoldur.
“Hamas ateşkese razı oldu sadece İsrail istemiyor”
Görüyorsunuz son açıklamasıyla Hamas ateşkese razı oldu sadece İsrail, Gazze’nin tamamını işgal hevesi sebebiyle bahaneler üretip ateşkes istemiyor. Zulüm ve kırım devam ediyor. Biz ise çözüm için çabalamayı sürdürüyoruz. İsrail’e destek verenlerin tüm bu yaşananları tekrardan düşünmesi ve tarihsel mesuliyet anlayışı ile sulh ve huzuru korumak için çaba sarfeden tarafta yer alması gerekiyor.
ABD ziyaretine ilişkin
ABD ziyaretimiz karşılıklı programların uyuşmaması sebebiyle ertelenmiştir. Bildiğiniz gibi ABD Birleşik Devletleri bir seçim arifesinde ve Sayın Biden’ın programları daha da yoğunlaştı. Bizim de programlarımız hem yurt içinde hem yurt haricinde yoğun bir halde seyrediyor. Bu tip ziyaretler her iki tarafa da uygun zamanlarda gerçekleşir. Arkadaşlarımız muhatapları ile görüşmeler yapıyor ve uygun tarih belirleme emek harcamaları devam ediyor.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerde ABD Birleşik Devletleri’nin denge politikasını muhafaza etmesinden yanayız. Biz Yunanistan ve ABD, NATO’nun üyeleriyiz. Müttefiklik hukukuna uygun mesafede sürdürülecek ve yapıcı diyalog zeminini teşvik edici yaklaşımların yararlı olacağı kanaatindeyiz. Kaldı ki bizim Yunanistan ile aracısız direkt temas zeminimiz vardır. Bunu korumak ve geliştirmek ilişkilerimize daha çok pozitif yönde katkı sağlar.
“Biz azınlık haklarına son aşama saygılıyız ve bu mevzuda hassasiyetimiz devasa yükseklikte”
Bu mevzuda bizim duruşumuz nettir. Biz azınlık haklarına son aşama saygılıyız ve bu mevzuda hassasiyetimiz devasa yükseklikte. Rum Ortodoks azınlık da vatanımızda hem eşit vatandaşlık haklarından yararlanmakta hem de azınlık haklarından istifade etmektedir. Heybeliada Ruhban Okulu meselesi de 1971 senesinde Anayasa Mahkemesi sonucu ile tüm hususi yüksekokulların devletleştirilmesi ile ortaya çıkmıştır. Ruhban Okulu’nun devredilebileceği bir yükseköğretim kuruluşunun olmaması sebebiyle de hukuki zemin ortadan kalkmıştır.
Bu okulun YÖK mevzuatına doğal olarak bir halde bir devlet üniversitesi bünyesinde faaliyetine başlaması önerisine Fener Rum Patrikhanesi karşı çıkmıştır. Biz gene de Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için emekler yapıyoruz. Yunanistan’daki Türk azınlığın eğitim alanında karşılaşmış olduğu sorunlarla ilgili de komşumuzdan aynı yapıcı yaklaşımı bekliyoruz.
“Biz dostluk elimizi karşılık bulduğumuz müddetçe uzatmaktan çekinmeyiz”
Daima söylediğimiz şeklinde diyalog ve iş birliği zemininin korunması önemlidir. Biz gerginlikten yana değiliz. Kimsenin haklarında gözümüz olmadığı şeklinde kimsenin haklarımıza karşı saygısız davranmasını da istemeyiz. Hassasiyetlere saygılı tutumların devam etmesi gerilimsiz bu havayı sağlar, bunu beraber deneyim ettik. Bu sakinlik ilişkilerin hakkaniyet temelinde geliştirilmesinin ne kadar lüzumlu bulunduğunun işaretidir. Biz dostluk elimizi karşılık bulduğumuz müddetçe uzatmaktan çekinmeyiz. Dostluğa ve iyi komşuluk ilişkilerine ehemmiyet veririz. Buna zarar verecek adımlar atılmadığı müddetçe de bu yaklaşımımız sürer.
“Düzensiz göçle savaşım mevzusunda internasyonal alanda iş birliği lüzumlu”
Bu alanda kurumlarımız arasındaki temaslar ve data alışverişi oldukça somut sonuçlar verdi ve bu devam ediyor. Öte taraftan, daima vurguladığımız suretiyle, düzensiz göçle savaşım mevzusunda internasyonal alanda iş birliği, eşit yük ve mesuliyet paylaşımı gereklidir. Kalıcı çözümler için çalışmaya fazlaca taraflı bir şekilde devam etmenin gerektiği de ortada. Mevzuyla ilgili tüm tarafların iş birliği yapması meseleyi süratli ve etkin şekilde sıhhatli bir zeminde ilerletmenin yolunu açacaktır.
“Bizim diplomaside temel yaklaşımımız “kazan-kazan” esasıdır”
Bizim diplomaside temel yaklaşımımız “kazan-kazan” esasıdır. Türkiye de Yunanistan da iki mühim gezim ülkesi. Yunan adalarına kapıda vize uygulaması ile yurttaşlarımız kolay gezi olanağına kavuştu. Aslına bakarsak tüm bunlara lüzum kalmaması ve Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye vize serbestisini tanıması gerekir. Biz bu mevzuda ilerleme sağlamak istiyoruz.
Yunanistan ile kapıda vize benzeri karşılıklı yarar sağlayacağımız alanların varlığına inanıyoruz. Pozitif gündemle ele aldığımızda ticari ilişkilerimiz başta olmak suretiyle birçok başlıkta ilerlemeler sağlayıp ülkelerimize kazandırabiliriz. Mesela karayolu nakil vasıtalarına uygulanan kotaların kaldırılması ve geçiş rejiminin serbestleştirilmesi tecim hacmimizi fazlaca süratli artırarak hedeflerimize daha kolay ulaşmamızı sağlayabilir.
“Kazan- kazan” esasını söz olsun diye dillendirmiyoruz, biz bu mevzuda samimiyiz ve onlarca kere bu mevzuda içtenlik testinden başarıyla geçtik. Karşımızda da samimi yaklaşım gördüğümüzde yeni karşılıklı kazanç fırsatları oluşturmak fazlaca kolay olacaktır.
“Türk-Yunan ilişkilerinin zeminini teşkil edeceğine inanıyorum ve yeni üstün dereceli düzeylere ulaşmayı temenni ediyorum”
Burada pozitif meselelerle ilerlemek ve onları dillendirmek isterim sadece sorunuzu yanıtlamak gerekirse vatanımızda 15 Temmuz 2016’da yaşanmış olan hain FETÖ kalkışması ve darbe girişimi sonrası teröristlerin komşumuz Yunanistan’a kaçması ve aramızda hem komşuluk hem müttefiklik bağları olmasına karşın, Yunanistan’ın darbeci sözde askerleri koruyup kollaması, ilişkilerin en dip noktalarından biri olarak görülebilir.
Bu yalnız şahsımı değil darbeye çıplak elleriyle direnen ve bir demokrasi destanı yazarak darbecileri püskürten halkımızı da incitmiştir. Kendisi de yaşamış olduğu tarihsel süreç içinde edinmiş olduğu tecrübelerle, darbelerin ne işe yaradığını bilen Yunanistan’ın böylesi bir tutum takınması derin bir hayal kırıklığı oluşturmuştur.
İlişkilerimizdeki en iyi seviyenin de geçtiğimiz Aralık ayında imzaladığımız Atina Bildirgesi olabilir. Bu bildirge ilişkilerimizde yeni bir aşamanın başlangıcı olmuştur. Doğal bunu kafi görmüyor daha iyi seviyelere ulaşmak için çalışıyoruz. Bu bildirge yeni Türk-Yunan ilişkilerinin zeminini teşkil edeceğine inanıyorum ve yeni üstün dereceli düzeylere ulaşmayı temenni ediyorum.
Haber Deposu: Anadolu Ajansı (AA)