ensonhaber.com
Türk Silahlı Kuvvetleri, 20 Temmuz 1974’te Kıbrıslı Türklerin Rumlar tarafınca uğramış olduğu zulmü ortadan kaldırmak ve Ada’ya sulh getirmek için harekete geçti.
Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan ile Kıbrıs’taki Türk ve Rum toplumları içinde 1959’da imzalanan Zürih ve Londra anlaşmalarıyla kuruldu.
Anlaşmada imzası bulunan 3 ülke Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü oldu.
Kıbrıs Türkleri ve Rumları içinde ortaklık temelinde, internasyonal antlaşmalar uyarınca 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda iki halka eşit siyasal hak ve statü verildi.
Rumlar, Yunanistan’ın da desteğiyle Türklere baskı uyguladı
Kıbrıs Rum tarafı, Cumhuriyet’in kurulmasının akabinde Kıbrıs Türklerini devlet kurumlarından izole etme, Ada’daki varlıklarını sona erdirme ve Yunanistan ile birleşme (Enosis) yolunu açmaya yönelik girişimlerini sürdürdü.
Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Rumların tek taraflı güç kullanımıyla Anayasa’yı feshetmelerinden sonrasında 1963’te fiilen son buldu.
Enosis hedeflerini erişebilmek için silahlanan Rumlar, Yunanistan’ın da desteğiyle 1963-1974 döneminde Kıbrıslı Türklere yönelik baskı, zulmü ve ambargoyu durmaksızın devam ettirdi.
Rumlarda düşünce ayrılığı oluştu
Rumlar içinde, Kıbrıs Türklerinin ortaklık devletinin yönetiminden uzaklaştırılmalarının peşinden düşünce ayrılıkları başladı.
EOKA mensupları arasındaki görüş ayrılıkları, Türkiye’nin müdahalesinden kaygı eden ve Kıbrıs Türklerini ekonomik yoldan bitirmeyi dileyen Rum önder Makarios ve daha süratli netice alınmasını isteyen eski cuntacılardan oluşan EOKA-B mensuplarının karşı karşıya gelmesine sebep oldu.
Darbe yapılmış oldu
EOKA lideri Nikos Sampson, Yunan cuntasının desteğiyle 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak amacıyla Makarios’a karşı darbe yapmış oldu ve iktidarı ele geçirdi.
Bu darbeyle Kıbrıs’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kastedilmiş oldu.
Türkiye, darbenin peşinden 1960 Güvence Antlaşması gereği ilk aşamada diplomatik girişimleri önceledi.
Bülent Ecevit Kıbrıs Sulh Harekatı’nın başlaması kararını aldı
Bu aşamada 17-18 Temmuz 1974’te Türkiye ile İngiltere içinde darbenin peşinden atılabilecek adımlara yönelik Londra’da görüşmeler de yapılmış oldu.
İstişarelere garantör devlet olarak Yunanistan da çağrı edildi sadece Yunanistan’daki cunta yönetimi görüşmelere katılmadı.
Devrin Başbakanı Bülent Ecevit ile İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan arasındaki görüşmelerde İngiltere’ye ortak müdahale teklifinde bulunulmuş oldu.
Devrin Başbakanı Ecevit ve Yardımcısı Necmettin Erbakan, İngiltere’nin negatif yanıt vermesi üstüne, garantörlük hakkını kullanarak ve Ada’daki Türklerin güvenliğini de dikkate alarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Sulh Harekatı’nın başlaması kararını aldı.
22 Temmuz 1974’te harekatı durdurdu
Harekat, dünyaya Ecevit’in yapmış olduğu zamanı, “Biz aslen cenk için değil, sulh için ve yalnızca Türklere değil, Rumlara da sulh getirmek için Ada’ya gidiyoruz.” açıklamasıyla duyuruldu.
Sulh harekatıyla Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakının önüne geçilirken Kıbrıs Türk halkının güvenliği ve varlığı güvence altına alındı.
Türkiye, 20 Temmuz 1974’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 353 sayılı sonucu ile İngiltere ve Yunanistan’a “barışın tekrardan tesisini sağlamak suretiyle müzakerelere başlama” çağrısında bulunmuş oldu ve 22 Temmuz 1974’te harekatı durdurdu.
Bunun üstüne garantör ülkelere bir araya gelmiş olarak Kıbrıs meselesinin çözümü için görüşmelere başladı.
25 Temmuz 1974’te toplanan 1’inci Cenevre Konferansı, 30 Temmuz 1974’te imzalanan Cenevre Deklarasyonu’nu ile son buldu.
Rum ve Yunan askerlerin saldırıları sürdü
Deklarasyonda, Yunanistan ve Rumlar tarafınca işgal edilen Türk anklavlarının (bölgelerinin) acilen boşaltılması ile Ada’da barışın ve anayasal düzenin tekrardan tesisini teminen dışişleri bakanları içinde müzakerelere devam edilmesi öngörüldü.
Öte taraftan deklarasyonla Ada’da Kıbrıs Türk toplumu ile Kıbrıs Rum toplumu olmak suretiyle iki özerk yönetimin mevcudiyeti ilkesel olarak tanındı.
Konferansın 8 Ağustos’ta başlamış olan ikinci aşamasında, Yunanistan, Ada’da yeni anayasal düzenin kurulmasına yönelik tüm teklifleri reddetti ve anayasaya ilişkin varılacak bir uzlaşma için Türk birliklerinin geri çekilmesini ön şart olarak ileri sürdü.
Ek olarak ikinci toplantıya kadar Rum ve Yunan askerlerinin Türklerin bulunmuş olduğu bölgeden çekilmeleri gerekiyordu sadece çekilmedikleri benzer biçimde saldırılar da sürdü.
“Ayşe tatile çıksın”
2’nci Cenevre Konferansı görüşmelerinden de bir netice çıkmayınca 14 Ağustos’ta “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla Kıbrıs Sulh Harekatı’nın ikinci aşaması başladı ve 16 Ağustos’ta ateşkes diye deklare edildi.
Türkiye’nin başlatmış olduğu harekat başarıyla sonuçlanırken Ada’da yaşayan Kıbrıs Türk halkının güvenliği de sağlanmış ve Ada’ya sulh hakim oldu.
İkinci harekat esnasında geri çekilen Rum askerleri, geçtikleri Türk köylerini yakarak silahsız insanları katletti. Toplu katliamlar ve mezarlar, harekatın bitiminde ortaya çıkarıldı.
1672 şehit verildi
Kıbrıs Sulh Harekatı esnasında, Türk ordusu 498 şehit verirken Kıbrıs Türk tarafı ise 70’i mücahit, 270 kişiyi yitirdi.
Kıbrıs Türkleri genel olarak ise 1672 şehit verdi.
Kıbrıs’ta mevcut sınırların çizilmesine olanak elde eden harekatın derhal ertesine Kıbrıslı Türkler, 1 Ekim 1974’te Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi’ni kurdu.
Peşinden Kıbrıs Türklerinin devlet yapısını kökleştirme, anayasa yapma ve oldukça partili sisteme geçme benzer biçimde tecrübeler yaşamış olduğu Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD) 13 Şubat 1975’te diye deklare edildi.
Kıbrıs Türk halkı kendi kaderini belirleme etme hakkı oldu
KTFD Meclisi, 15 Kasım 1983’te oy birliğiyle almış olduğu bir kararla Şimal Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) kurulduğunu duyuru etti.
KKTC’nin ilanı, Kıbrıs Türk halkının Ada’daki siyasal yaşamını devlet olgusuyla dünyaya duyuru etmiş olduğu mühim bir dönüm noktası olurken Kıbrıs Türk halkının kendi kaderini belirleme etme hakkı da duyuru edilmiş oldu.
Kıbrıs Türk halkının devlet olgusuna kavuştuğu KTFD dönemiyle beraber, toplamda 41 hükümet (mevcut hükümetle beraber) kuruldu ve 13 değişik şahıs başbakanlık koltuğunda oturdu. Kıbrıs Türkleri, cumhurbaşkanı seçmek suretiyle 1974’ten bu yana 10 kez sandığa gitti ve 5 değişik şahıs cumhurbaşkanı makamında oturdu.
KKTC Anayasası temsili demokrasiyi öngörüyor. Oldukca partili demokrasinin uygulanmış olduğu KKTC’de devletin başlangıcında bulunan cumhurbaşkanı, 5 yılda bir düzenlenen seçimle başa geliyor.
Belgeler ortaya konuldu
Yasama yetkisinin 50 üyeli Cumhuriyet Meclisine ilişik olduğu ülkede, yürütme yetkisi, cumhurbaşkanı tarafınca atanan başbakanın yönetiminde oluşturulan Bakanlar Kurulunda bulunuyor. Ülkede, milletvekili genel seçimleri de 5 yılda bir yapılıyor.
Kıbrıs meselesine çözüm bulma amaçlı müzakereler KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile devrin Rum lideri Glafkos Klerides içinde Haziran 1968’de Beyrut’ta meydana getirilen görüşmelerle başladı.
Devrin BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 2002’de “Annan Planı” olarak da malum “Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli” belgesini ortaya koydu.
Denktaş ve o zamanki Rum önder Tasos Papadopulos, “Annan Planı” çerçevesinde çeşitli görüşmeler yapmış oldu ve plan 24 Nisan 2004’te iki tarafta referanduma sunuldu. Rum halkının yüzde 75,83’ü planı reddederken Kıbrıs Türk tarafı yüzde 64,91 çoğunlukla plana “evet” dedi.
Buna rağmen referandumun derhal sonrasında 1 Mayıs 2004’te Rum yönetimi, Ada’daki öteki ortak yok sayılarak “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında AB’ye tam üye yapılmış oldu.
İsviçre’nin Crans Montana kentinde 28 Haziran 2017’de yeniden başlamış olan ve ortalama 10 gün yoğun şekilde devam eden müzakereler garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de katılımıyla yapılmış oldu.
Anlaşmaya varılamadı
Son olarak 27-29 Nisan’da Cenevre’de BM öncülüğünde, garantör ülkelerin de katılımıyla gayriresmi Kıbrıs konferansı gerçekleştirildi. Konferansta, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in de “Yeni fikirlerle gelin” çağrısına da uyarak Kıbrıs’ta kalıcı sulh için 6 maddelik bir tavsiye sundu.
Önerinin ilk maddesinde, Kıbrıslı Türkler ve Rumların eşit internasyonal statüsünün ve egemen eşitliğinin güvence altına alındığı bir kararın BM Güvenlik Konseyinde kabul edilmesi için Genel Sekretere inisiyatif alma çağrısı yer aldı.
Türk tarafı yarım asrı aşkın süredir görüşme edilen ve bir netice alınamayan federasyon modelinin aksine yeni çözüm önerisini kayıtlara geçirirken Rum tarafının konferansa hazırlıksız geldiği ve uzlaşmaz tavrında ısrar eden olduğu görüldü. Böylece gayriresmi Kıbrıs konferansı, taraflar içinde ortak zemin olmaması sebebiyle sonuçsuz kaldı.
İki devletli çözüm vurgusu
Tarihsel süreçte, Rum tarafı her defasında çeşitli sebeplerle içinde BM önerilerinin de bulunmuş olduğu çözüme yönelik adımları reddetti ya da kabul edilmesi mümkün olmayan ön şartlar ortaya koydu.
Böylelikle, Kıbrıs’ta 50 yılı aşkın süredir devam eden görüşme sürecinde, Türk tarafının yapıcı rolüne karşın, Rum tarafının uzlaşmaz tavrı sebebiyle bir sonuca varılamadı.
KKTC’de Ekim 2020’de cumhurbaşkanı seçilen Ersin Tatar, Türkiye’nin desteklediği egemen eşitliğe dayalı, yan yana ve iş birliği içinde yaşayan “iki devletli çözüm” modelini korumak için çaba sarfediyor.